Monday, July 30, 2007

Şehirde Yaşam

ŞEHİRDE YAŞAMA SANATI KURSLARI 



  Keşke İstanbul'da 'Şehirde Yaşama Sanatı' kursları düzenlense ve İstanbul'da yaşayan herkesin katılması mecburi olsa. Hatta kurs sonunda başarılı olamayanlar şehirden uzaklaştırılsa... Herhalde o güzelim kent daha bir yaşanılası olurdu. Maalesef birçoğumuz şehirde hele de büyük şehirde yaşamanın adabını bilmiyoruz. Aslında maalesef insana ve yaşadığımız çevreye saygı duymayı da beceremiyoruz. İstanbul kozmopolit bir şehir. Gürültü kirliliği had safhada. Hani derler ya 72 buçuk milletten insan yaşıyor diye. Öyle bir yer.. Hani çeşitlilik iyi hoş, renk katıyor şehre ama bu şehre akın eden insanlar hala kendi köy ve kasabalarındaki yaşantıyı yaşamaya çalışıyor. Köy ya da kasaba yaşantısını aşağıladığımdan dolayı değil bu sözlerim. Oralarda yaşam büyük şehre benzemez. Kocaman bahçeler içindedir evler. Büyük şehirdeki gibi dipdibe, burun buruna apartmanlarda yaşamaz insanlar. Köyde kasabada, sesimiz komşuları rahatsız edecek, gürültümüz gidecek tasası yoktur. Ama İstanbul gibi bir şehirde öyle mi? Sokakta öksürseniz sesiniz en az beş on apartmanın ön tarafa bakan dairelerinden duyulur. Hele de yaz geceleri açık pencerelerden odaya dolan gürültü... Tatilimin İstanbul ayağında en çok sokağın gürültüsü yordu beni. İnsanların sanki bu şehirde sadece kendileri yaşıyormuş gibi davranmaları çileden çıkarmaya yeter galiba insanı. Hele de yatak odanız sokağa doğru bakıyorsa. Gecenin 12' sinde, 12 buçuğunda insanların camdan cama bağıra çağıra muhabbet etmeleri, balkonlarda gecenin bir yarısı yüksek sesle söyleşip gülüşmeleri, kim tatile Bodrum'a gidecekmiş, kim tatilden geri dönmüş havadisleri... Gecenin 1'inde müziğin sesini sonuna kadar açıp arabasıyla sokaktan bangır bangır geçen düşüncesizler, kazandıkları maçı arabalara doluşup, korna çalıp bağıra çağıra kutlayan, bununla kalmayıp silah atan şehir magandaları... Gittikleri gezmeden çoluk çocuk geç saatte dönen gürültücü aileler... Gece gündüz demeden evlerinden bütün sokağa yayın yapan müziksever gençler ve daha neler neler... Haftasonu olsa bir derece anlayışla yaklaşılabilir belki ama haftaiçi gecenin 12 buçuğunda, herkesin uyumaya çalıştığı bir zamanda, camdan cama, sokak ortasında yüksek sesle muhabbet neyle açıklanabilir bilemiyorum. Çok sesli hanımları uyardığımda ise aldığım cevap hayli enteresan. 'Suna bak yaa, mahallenin düzenine karışıyor!' Herhalde düzensizliğin düzen kabul edildiği bir şehir olsa gerek burası. Korna çala çala, silah ata ata, 2 yaşındaki bebeleri korkudan çığlık çığlığa uyandıra uyandıra yoldan geçen sporsever! gençleri, telefonla defalarca karakola haber verdiğimiz halde, pek bir sonuç alamadığımızı da eklemek yerinde olacak sanırım. Velhasıl, o güzelim şehrin, o asırlardır örselene örselene yıpranmış ama hala ayakta durmaya çalışan nazlı İstanbul'un hali pür melalini anlatmaya kelimeler yetmez. Adeta kötü koca eline düşmüş güzeller güzeli, iyiler iyisi, yaşadığı imtihanına sabretmeye çalışan bir gelin gibi İstanbul... Kıymetini bilmeyenlerin eline düşmüş bahtsız bir çiçek. Kıymet bilmeye çalışanların da emeklerine destek olmuyor bir kısım İstanbul halkı maalesef. 

ÇÖPLERİNE SAHİP ÇIKAMAYANLARIN ŞEHRİ 

Sultanahmet cennetten bir köşe sanki. Öyle huzurlu, öyle güzel. Belediyenin çevre düzenlemesi de iç açıcı. Ama gelin görün ki çevredeki yeşilliklerin, bahçelerin, çiçeklerin arasına ne yiyip ne içtilerse, bütün çöplerini atmış insanlar. Etrafta hiç çöp kutusu göremiyorsan bile çöpünü elinde tut, cebine, çantana filan koy ama sokağa atma ey insan! diye haykırası geliyor bu garibin. Bizim yüreğimizi yakan bu manzara, geçtiğimiz haftalarda Türkiye'yi ziyerete gelen ve hayran kalan Amerikalı dostlarımızın da hayretine mucip oldu. Şaşırdılar, sordular 'neden?'. Açıklayamadık... Varın sokaklardaki, denizlerdeki çöpleri, pet şişeleri siz açıklayın! 

BİLİNÇSİZ ANA-BABA EŞİTTİR BİLİNÇSİZ YETİŞEN YENİ NESİL 

Bir süre önce şahit olduğum bir manzara maalesef bilinçsiz anne babaların elinde yetişen bazı çocukların da gelecekte bu hassasiyeti taşıyamacağı gerçeğini gösterdi bana. Kaldırımda önümde hararetli hararetli konuşarak giden bir çift ve yanlarında 5-6 yaşlarında bir kız çoçuğu. Çocuk bi ara elindeki çöpü göstererek 'napiyim bunu?' diye sordu annesine. Kocasıyla sohbete dalmış kadın da kısaca 'at' diyerek geçiştirdi çocuğu. Çocuk da attı tabii elindeki çöpü kaldırıma. Artık daha ne söylenir bunun üstüne? İstanbul anlatılmaz yaşanır galiba. Bütün o eşsiz güzelliklerini gölgeleyen çirkinlikler de olmasa. (Şuan saat 1.27 ve son ses arabesk müziğini açıp sokaktan geçen bir arabayı daha kaydettik) Evet yazılacak şeyler, söylenecek sözler bitmez İstanbul'un bu dertleri üzerine... Siz ne dersiniz bilmem ama ben uzun zamandır kafamı 'Şehirde Yaşama Sanatı' kurslarına takmış bulunuyorum.

Sunday, July 29, 2007

Kapadokya




PERİLİ ŞEHİR YA DA GÜZEL ATLAR ÜLKESİ



Kapadokya'ya daha önce hiç gitmemiştim. İlk defa gidilen yerlere, ilk defa görülecek şeylere karşı duyulan o tatlı merak, o bildik heyecan sarmıştı beni. Şehre gece vardık. Havaalanı ile kalacağımız hotel arasında epey bir mesafe vardı. Sakin ve temiz hotel odasında, açık pencerelerden gelen tatlı esintiyle güzelce uyuyup dinlendik. Sabah kahvaltıdan sonra yola çıktık. Peribacaları gerçekten çok başka. Öyle heryerde görülecek şeyler değil. Adeta Yaradan'ın imzasını görüyorsunuz, görmek isteyene heryerde göründüğü gibi...

Ürgüp ve Göreme'yi gezdik, bol bol fotoğraf çektik.



Kapadokya Persçede 'Güzel atlar ülkesi' anlamına gelirmiş. At değil ama deve gördüm çevrede. Turistik amaçlı kullanılıyorlar sanırım


Bundan 60 milyon yıl önce, Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ'ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla (aşındırtılmasıyla :) ortaya çıkmış peri bacaları.



Bu kare de Derinkuyu yeraltı şehrinden. Yaklaşık 100.000 kişilik bir topluluğun barınma, yeme, içme, ibadet, savunma ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde bir yeraltı şehri. Şarap üretimi yapılabilen, içinde su kuyusu ve ahırlar bulunan yeraltı şehrinin 18-20 kat olduğu bilinmekte. Bu katlardan sadece sekizi temizlenerek ziyarete açılmış. Yaklaşık 52 havalandırma bacasına sahip bu şehrin ziyarete açılan 8 katını bile gezmek epey vaktimizi aldı. Yerin altına doğru ilerledikçe zaman zaman bizi zorlayan daracık tünellerden geçtik, merdivenlerden indik. İçerisi epey serindi. Bu fotoğraftaki oda eğitim ya da ibadet amaçlı kullanılıyordu, rehberimiz anlatmıştı ama çok net hatırlamıyorum. Daracık dehlizlerde, karanlık odalarda kimbilir neler yaşanmıştır. Bazı insanları hapsettikleri daracık, karanlık, mezar gibi yerleri ürkütücüydü.



Temmuz 2007

Dunyanin dort bir yanindan kapimizi tiklatanlar
 
Locations of visitors to this page