Sunday, October 28, 2007

Alti bezli minik yaratiklar



ALTI BEZLI MINIK YARATIKLARIN IKTIDAR MUCADELESI


Biz zoru, hatta imkansizi basarmaya calisiyoruz. Hatta cabamizin icinde bulundugumuz o an icin bir sonuc vermeyecegini bile bile bosa kurek salliyoruz. Bulunduklari her yerde kendi hukumranliklarini ilan etmeye pek meyilli 2 yasindaki minik devlerin, en buyuk varliklari olan oyuncaklarini paylasmalarini saglamaya calisiyoruz. Isin kotu yani, anlayamacaklarini, buna henuz hazir olmadiklarini bile bile bunu yapiyoruz.

Butun annelerin bildigi senaryo. Siz arkadaslarinizla birlikte yetiskinlerin dunyasinin onemli meselelerine tam daldiginiz bir vakitte, ortada cikan bir cingar sizi hayatin bir baska gercegiyle yuzyuze getiriverir. Surpriz bir vaka degildir. Kimbilir kac yuzuncu defa bu sahneye sahit olmuslugunuz vardir. Evet, buralarda toddler diye bilinen, genellikle 2 yas cocuklarinin oyuncak kavgasindan bahsediyorum. Yani yuz binlerce (ok abartmis olabilirim) oyuncagin arasinda bir tanesini paylasamama kavgasidir verilen. Bu 2 yasindaki alti bezli minik yaratiklar, paylasmama konusunda kesinlikle cok kararlidirlar. Gerekirse diger cocugun elindeki o harika! oyuncagi almak icin kendisini yerden yere atabilir, hasminin ustune saldirabilir, hic birsey yapamazsa tepine tepine aglayabilir. O anda laftan anlayacak durumda degildir zaten o 2 yasindaki, kendini dunyanin hakimi sanan alti bezli yaratik. Tamamen hasmin (eski arkadas, yeni hasim, 10 dakika sonra yine arkadas) elindeki o muhtesem objeye kilitlenmistir. Hedef "o benim olmali, o benim olmali". Tabii oyuncagi elinde tutup vermemekte direnen alti bezlinin de o an kilitlendigi tek sey "bu benim, bu benim" Biz hanim hanimcik oturup muhabbet eden annelerin de tabii etekleri tutusuverir bu hengamede. Ne de olsa ortaligi savas meydanina cevirenlerin annesiyizdir. Ilk once tatli tatli "bak oglum/kizim, paylasmak cok guzel, hadi ver oyuncagi arkadasina. Biraz da o oynasin. Paylasin, kardes kardes oynayin." diye ikna etmeye calisiriz. Ise yaramadigini gorup bir de oradaki diger insanlari gurultumuzle rahatsiz ettigimizi dusununce sinir katsayimiz da yavas yavas artmaya baslar. Yine de kendimizi zorlayarak "Hadi bebegim, cici ol, oyuncagi ver arkadasina. Ver o arabayla arkadas da oynasin biraz, paylasin." ya da "bak annecim, burda baska bir araba var, hem de kirmizi, ne guzel, hadi bununla oyna sen" diyerek son bir ikna hamlesi daha yapmaya calisiriz. Yok. Elde var sifir. Bir arkadasimin deyimiyle, "duvara konus, duvar daha iyi tepki verir" . O an kendini o oyuncaga adamis 2 yasindaki icin bu sozler pek de birsey ifade etmemektedir zira. Iste bundan sonrasi sizin sabriniza, annelik yetilerinize kalmistir. Herkesin cozum ya da cozumleyememe yontemi farklidir herhalde. ( Cozum bulabilenler yorum kismina yazarsa emin olun cok faydasi dokunur)




Iste boyle, 2 yas 4 bucuk aylik, cok kararli bir erkek cocugu annesinin hemen hemen her arkadas toplantisinda yasadigi bildik sahnelerden biri anlattigim.(Daha ne sahneler var ki anneler bilir ancak. Bugun ki bikac vukuatimiz jaluzi perdeyi bozmak, krem rengi koltuklara ispirtolu kalemle yazmak, cekmeceleri ve kitapligin alt rafini bosaltmak,..............) Oyle anlar oluyor ki, ne okudugunuz kitaplar, makaleler, ne de es dost tavsiyeleri fayda etmiyor. Siz tabii yine de cocuga guzel davranislari telkin etmeye devam ediyorsunuz o an ise yaramadigini bilerek ama bir umit, gelecege yatirim olur diyorsunuz. Sabrinizin yettigi yere kadar...

Bazen annelerin yuzunu gulduren vakalar da yasaniyor elbet. Cocugunuz ya da minik arkadasi, gayet sirin bir edayla hic zorlamadan elindeki oyuncagi verebiliyor. Ama dedim ya, bazen.

Dunyada bu kadar cok sevdigim ve fakat zaman zaman beni bu kadar cok kizdiran, hatta cildirtan baska bir varlik olmamisti hayatimda. Buna ragmen sacinin teline bir halel gelmesin istiyorsunuz. Nasil hem bu kadar masum, hem de bu kadar zalim olabiliyorlar, ben kestirebilmis degilim. 5 dakika once annenizden emdiginiz sutu burnunuzdan getirten alti bezli sipacik, 5 dakika sonra gelip sirin suratini suratiniza iyice yakinlastirip, sonra bi de opucuk konduruverebiliyor. Ve o an bittiginiz an oluyor :)

Bu gece karistirdigim bir aile dergisinde " Cocuga erken yasta paylasmayi ogretmek" baslikli bir yazi gordum. Yaziyi okuyunca, zaten bir suredir dertli oldugum mevzu da birseyler karalamak istedim. Simdi de asagida o dergiden bazi alintilar yapip, cevirecegim.


COCUGA ERKEN YASTA PAYLASMAYI OGRETMEK (1)

"Bir ebeveyn olarak, paylasmayi ogretmenin en iyi yolu, onun ne kadar zor birsey oldugunu hatirlamaktir diyebilirim.

Bazen yetiskinlerin cocuklariyla paylasma hakkinda konustuklarini duyarsiniz. "bak, paylasmak ne kadar eglenceli birsey. Gordun mu " derler. Ee, maalesef hayir.

Paylasmak her zaman icin cok eglenceli olmayabiliyor. Kucuk yastaki cocuklar icin de, bazi yetiskinler icin de eglenceli olmayabilir. Paylasmak iyi bir seydir. Iyi ve dusunceli bir davranistir, eglenceli olmasa da. Cocuga bu mesaj verilmelidir. Paylasarak arkadasliklar kurabilecegi ve onlarin da kendisiyle bir seyleri paylasacagi soylenmelidir.

Neden paylasmak bu kadar zor? Bu 'bir tane sana, bir tane bana' seklindeki sosyallikten yana davranis, erken yastaki cocuklarin gecirdigi egosentrik ( Benmerkezci, kendini merkez alan) doneme tamamen zittir. Eger cocugunuz 50 tane topun bulundugu bir odadaysa, o gercekten oradaki butun toplarin kendisine ait olduguna inanir. eger siz iceri girer ve toplardan bir tanesiyle oynamak isterseniz,o topu size vermesi, 50 tanesini vermesi kadar zordur. Bir topu vermesi, adeta elindeki hepsini vermesi gibi zordur bu yas donemi cocugu icin. Bu hic egleneceli degil, hic kolay da degil.

Yaklasik 3 yas civarlarinda, yavas yavas daha fazla yasam tecrubesi edinip, bu egosentrik (Benmerkezci) donemden siyrilmaya basladiklari zaman, paylasmayi kavramaya baslarlar. Ilk once aile, akraba ve kardeslerle, sonra da arkadaslari ve diger insanlarla paylasmaya baslarlar.

Bu gecis donemini kolaylastirmak icin onerilen bazi tavsiyeler sunlar:


  • Paylasmak istemeyip bagirip, cagirip tepinmeye basladiklari zaman dikkatlerini baska yone cekin. Oyuncak kavgasi yaptiklari an, paylasma hakkinda konusmak icin uygun zaman degildir. Ayrica oyuncagi ellerinden almak da cok iyi degildir. Dikkatlerini baska yone cekin, mesela "aa bak disaridaki kusa" diyin. Paylasma hakkindaki konusmanizi cocugunuzun sakin oldugu bir zamana birakin.

  • Cocugunuzu arkadasi evinize geliyorsa, cocugunuz icin cok onemli olan esyalari ortadan kaldirin. Bu onun icin ozel bir oyuncak ya da battaniye vs. olabilir. Bunlari ortadan kaldirdiginizda paylasma (paylasmama) kavgasi da dogal olarak cikmaz.
  • Cocugunuz bir esyasini paylastiginda bunun farkinda oldugunuzu ve desteklediginizi belli edin. Cocougunuz bir oyuncagini arkadasina uzattiyorsa "Aferin! Paylasman cok iyi bir davranis" deyin.
  • Paylasma kavrami, soyut bir kavramdir. Cocugun anlamasi zor olabilir. Cocugunuz bir paylasimda bulundugunda, dikkati bunun uzerine cekmek, "Aferin! Bak arkadasinla oyuncagini paylastin. Cok iyi." demek bu kavrami somutlastirip, cocugun anlamasina yardimci olur.........

.............................. seklinde devam ediyor yazi.


(1) Today's Family Magazine Lake County

Saturday, October 20, 2007

Eski Bir Bayram Yazisi

Bayram biteli bir hafta oluyor ama blogla hic ilgilenemdigim icin birseyler karalayamadim. Yillar once (tam hatirlayamiyorum kac yil gectigini ama 4-5 yil once galiba) yine bir bayram ustu gazeteye yazdigim bir bayram yazimi paylasmak istedim burada. Chicago'da yasiyorduk o zaman. Bayram kutlamasi haberi niteliginde yazildigindan bazi ayrintilari kesiyorum, biraz alinti yaparak yayinliyorum.

DOSTLARLA BERABER (BAYRAM)

Bir bayram daha geçti, gitti. Çocukluğumuzun bayram sabahlarını yaşayamadık belki. Yatağımızda, bir an önce bayram sabahına ulaşmak için kendimizi uyumaya zorlayamadık. Yepyeni kırmızı ayakkabılarımızı giymek için de sabırsızlanmadık besbelli. Komşu ve akrabaların ellerini öpüp, harçlıklarımızı toplamanın hazzını da yaşayamadık. Bir çoğumuz bayrama babamızın elini öperek de başlayamadık. Ama olsun, dostlarımız vardı bayram sabahı Chicago’da, birbirimize hem anne, hem baba, hem de kardeş olduğumuz dostlarımız. Çocuklarımızın teyze, amca hasreti çektiği bu uzak diyarlarda, varlıklarıyla bu eksikliği dolduran dostlarımız. Hiç aklımıza gelir miydi valizlerimizi yüklenip ana yurdumuzu terkederken, binlerce kilometre uzakta, bunca dost bulacağımız. Aklımıza gelir miydi aynı annelerimizin yaptığı gibi, dost ahbab ziyaretlerine elimizde bir tatlıyla gideceğimiz. Ya da evdeki tuzumuzun bittiğini en olmadık bir zaman da farkedince, bir parça tuz isteyeceğimiz komşularımızın olacağı yanımızda. Aklımıza gelmedi belki. Ama şanslıydık. Onlar vardı ve bayramda da yanımızdalardı. Chicago’da da bayram sabahı, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi bayram namazının kılınmasıyla başladı. Biraz mutluluk, biraz özlem, biraz da burukluk vardı yüreklerimiz de. Chicago’da yaşayan Türk toplumu her zaman olduğu gibi.........................................................................................................................................................
...............................................................................................................................................................
.................... yazinin devamini yayinlamiyorum, bu kadar yeter

Chicago'yu anmisken, oradaki eski dostlari da anmamak olmaz. Tabii her ne kadar blogunu takip ediyoruz, bidi bidi bidi deseler de, yorum yazmakta tembellik gosteriyorlar. Bazilari da yazdiklarini ama yorumlarinin kayboldugunu iddia ediyorlar. Bakalim gunun birinde oradaki dostlar da sadece okumakla yetinmeyip bir kac satir karalayacak mi?? Ozledim sizi kizlaaarrr :)

Dunyanin dort bir yanindan kapimizi tiklatanlar
 
Locations of visitors to this page