Cozulmesi zor bir bilmece gibi insan. Kimi zaman gonul ferah feza, kimi zaman kiyasiya bir karanlik, bir darlik. Herkesin olur kendini bogulacakmis gibi hissettigi zamanlari.Gonlunuz daralir, sanki dunyaya bir sis perdesinin arkasindan bakiyormus gibi hissedersiniz kendinizi.Sair zaman size gulumseyerek bakan dunya, suratini asmistir sanki. Yolculugun dunya duraginda kafaniz karismistir. Nasil da geciyor zaman? Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Ne yapiyorum? Bu gonul nasil birsey? Bu kalp nasil da boyle hic sabit durmaz?? Bir suru soru ususur kafanizda. Huzur kacmistir bir kere, bazen ortada bariz bir sebep bile goremezken Yana yakila arar durursunuz. Huzur nerede? Annecigimin dizinin dibinde mi? Yine uzaklarda kalan memleketimin yemyesil bir bahcesinde mi? Cocugumun mis kokan saclarinda mi? Kendimi disarilara mi vursam? Sokaklarda, parklarda mi arasam huzuru? Ne yapsam da kurtarsam kendimi su mengenelerden der durursunuz. Bogaziniza bir yumruk gibi tikanan, nefes aldirmayan sikintiyi basinizdan atmak istersiniz. Hava hep gunesli olsa, bulutlar hic gogu karartmasa, butun perdeleri acsam da icerisi apaydinlik olsa diye diye care ararsiniz icinizin karanligina. Insaniz ya iste. Kimi zaman huzurun engin denizlerinde neseyle kureklere asiliyoruz, kimi zaman kasvetin bogucu havasinda bir dala tutunmaya calisiyoruz. Med-cezirlerimiz hic bitmiyor. Boylesine daraldigim bir zamanda internette acilan bir sayfada tam da benim hissiyatimi anlatan bir yaziya rastladim. Duymadigim, bilmedigim sey degil ama tam da o derde mubtela olmusken, devasini bulan hastalar gibi icime bir ferahlik yayildi. Iste tasavvufta kabz deniyor bu daralmaya. Kabz, ic darligi, tutulma, gerilme, cani cikacakmis gibi olma manalarinda sozlukte. Aslinda bu kabz hali, Allah'in Kâbız isminin bir tecellisiymis ve O'na yonelerek gecirilirse sonuclari itibariyle de guzel meyveler verebilirmis. Hastaligin tedavisinde ilk is onun ne oldugunu bulmaktir ya. Adi konulmayan, ne oldugu bilinemeyen hastalik daha bir tedirgin eder insani. Iste bu sikintilarin da ne oldugunu, neden oldugunu bilmek, tedaviye baslamak icin ilk adimi atmak gibi.Internet sitesindeki yazida soyle anlatiliyor kabz hali.
" Mevlânâ’nın ifadesiyle kalb, tecelligâh-ı ilahî deryasının sahilidir. O deryanın tecelli dalgaları devamlı kalb sahiline çarpar durur. Bunlar ışık tayfları gibi değişik şekil ve boylarda olurlar ve uğradıkları yerlerde kendi keyfiyetlerine göre değişik tesirler hasıl ederler. Bu dalgalardan bir kısmı Cenâb-ı Hakk’ın “Bâsıt” ism-i şerifinin tecellileri olarak gelir. Bâsıt; dilediği kuluna ihsan ve lütuflarını bol bol veren, ona güzel bir hayat, daimi saadet ve geniş rızık bahşeden demektir. Dolayısıyla, Bâsıt isminin tecellisi olan dalgalar kalbi inşiraha gark ederler. O engin deryanın bir kısım dalgaları da “Kâbız” isminden neş’et ederler. Kâbız ise; ihsan ve lütuflarını bazen kısan, istediği kulundan servet ü sâmanı, evlâd ü ıyâli, hayat zevkini, gönül ferahlığını alıveren manalarına gelir. Kâbız isminin tecellisi olan dalgalar kalbe gelip çarptığı zaman orada bir sıkıntı, bir kalak ve iç darlığı meydana getirirler.
Cenâb-ı Hakk’ın Kâbız isminin tecellileri mutlaka her insanda tesirlerini gösterir. İnançsız kimselerde bu tesirler, bunalım, stres ve buhran şeklinde ortaya çıkar; onlarda intiharlara sebebiyet veren sâik de çoğu zaman bu türlü bir kabz halidir. Mü’minlerde ise, her kabz bir teyakkuz faslı ve Mevlâ-yı Müteâl’e gönülden teveccüh çağrısıdır. İnsan mütemadiyen Bâsıt isminin mazharı olsa ve hep ilahî ihsanlarla karşı karşıya bulunsa, onun nimetlerin kadrini bilememesi, kendini salması ve nankörce davranması söz konusu olacaktır. O ard arda lutfedilen nimetlerin muvakkaten kesildiğini de görmelidir ki, onların kıymetlerini anlasın. Bu açıdan, bast halinde rahatça kulaç atıp ileriye doğru gidebilmenin zevkini duyabilmek için ara sıra kabza maruz kalmak ve bir tutukluk yaşamak da gerekmektedir.
Cenâb-ı Hakk’ın Kâbız isminin tecellileri mutlaka her insanda tesirlerini gösterir. İnançsız kimselerde bu tesirler, bunalım, stres ve buhran şeklinde ortaya çıkar; onlarda intiharlara sebebiyet veren sâik de çoğu zaman bu türlü bir kabz halidir. Mü’minlerde ise, her kabz bir teyakkuz faslı ve Mevlâ-yı Müteâl’e gönülden teveccüh çağrısıdır. İnsan mütemadiyen Bâsıt isminin mazharı olsa ve hep ilahî ihsanlarla karşı karşıya bulunsa, onun nimetlerin kadrini bilememesi, kendini salması ve nankörce davranması söz konusu olacaktır. O ard arda lutfedilen nimetlerin muvakkaten kesildiğini de görmelidir ki, onların kıymetlerini anlasın. Bu açıdan, bast halinde rahatça kulaç atıp ileriye doğru gidebilmenin zevkini duyabilmek için ara sıra kabza maruz kalmak ve bir tutukluk yaşamak da gerekmektedir.
Evet, Allah Teâlâ hem “Kâbız” hem de “Bâsıt”tır; insan irâdesinin nisbî bir tesiri olsa da, kabz u bast Allah’ın kudret, meşiet ve iradesine bağlıdır. “Allah hem kabz eder hem de bast eder.” (Bakara sûresi, 2/245) mealindeki ayet-i kerime de bu hakikati ifade etmektedir. Bütün varlık, O’nun kabza-i tasarrufundadır; semâlardaki burç burç gezegenlerden insanın kalbine kadar her şeyi dilediği zaman evirip-çeviren O’dur. Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in “Kalb, Hazreti Rahmân’ın parmakları arasındadır; onu halden hale çevirir ve ona istediği şekli verir.” sözü de bu gerçeğin bir buudunu hatırlatmaktadır. Allah Teâlâ, Kâbız ve Bâsıt isimleriyle dilediği zaman kalbi öyle sıkar ve onu öyle ihtiyaçlara boğar ki, artık O’ndan gayri hiç kimse kalbi inşiraha kavuşturamaz ve onun ihtiyaçlarını gideremez.. istediğinde de kalbe öyle genişlik ve inşirah verir ve onu öyle ihsanlarla şereflendirir ki, gayrı o hiç tasalanmaz ve hiçbir şeye ihtiyaç duymaz."
Yazinin devaminda gonul darliginin careleri de anlatiliyor. Izdirap ceken hastalarin dogru ilaci bulduktan sonra rahatlamalari gibi, Allah'in butun sikintida olanlarin sikintisini giderip rahatlatmasini diliyorum.